

İdare, bilerek ya da bilmeyerek, kusurlu ya da kusursuz yapılan bir takım işlem ve eylemler yoluyla çeşitli zararlara sebebiyet verebilir. İdarenin faaliyetleri neticesi ortaya çıkan zararlar, kişilerin malvarlıklarına yönelik olabileceği gibi kişilik haklarına yönelik de olabilir. Bu anlamda idarenin sorumluluğu, idarenin faaliyetleri sonucu meydana gelen zararların yine idarece tazmin edilmesi anlamına gelmektedir. Söz konusu sorumluluk hizmet kusuru ya da kusursuz sorumluluk esasına dayanır. Gerek özel kanunlarla gerekse Danıştay içtihatlarıyla bu sorumluluğun esasları, sınırları veya temeli belirlenmiş olsa da idarenin sorumluluğu ile ilgili ilk olarak 1982 Anayasası’nın hükümlerine değinilmelidir.
İdarenin sorumluluğu denildiğinde akla ilk gelen kanun maddesi Anayasa’nın 125. Maddesinde düzenlenen “İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” cümlesi ile başlayan maddesidir. Bu maddenin devamında ise “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür” denilmek suretiyle açıkça idarenin sorumluluğundan bahsedilmiştir. Bu madde ile kanun koyucu “hukuki rejim ayrımı yapmadan idarenin tüm faaliyetlerine uygulanması mümkün olan bir tazmin yükümlülüğü ilkesi getirmiştir.” (Eroğlu Durkal 2019:175)
Aynı zamanda Anayasa’nın temel hak ve hürriyetlerin korunması başlığını taşıyan 40. maddesinin ikinci fıkrasında ise “Kişinin, resmi görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” şeklinde başka bir düzenleme yer almaktadır. Bu madde ile de kamu görevlileri tarafından gerçekleştirilen hukuka aykırı eylemleri daha sonra rücu etmek üzere idarenin üstlenmek ve zarar görenin zararını karşılamak suretiyle temel hak ve hürriyetlerin korunacağının güvencesi verilmiştir.
İdarenin kamu görevlerinin kusurlarından sorumlu olduğuna dair benzer bir hüküm de 129. madde beşinci fıkrada yer almaktadır. Bu madde hükmüne göre de: “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” İdari işlemlerin yürütülmesinde hizmetin yürüyüş, işleyiş ve düzenlenmesinde meydana aksaklık, bozukluk veya boşlukların bu şekilde giderilmesi amaçlanmıştır. Kusurun kim tarafından gerçekleştirildiğine bakılmadan kamu görevlilerinin sebep olduğu kusurlu eylemlerden doğan zararın idare tarafından karşılanması esası benimsenmiştir.
Eroğlu Durkal, Müzeyyen, “İdarenin Sorumluluğunun Ortaya Çıkışı ve Temeli”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C. XXIII, Y. 2019, Sa., s.159-189